ESKİ TÜRKLERDE KONAR GÖÇER YAŞAM

Giriş

İnsanoğlunun tarih boyunca yapmış olduğu eylemler, muhakkak bir coğrafya üzerinde şekillenmiştir. İlkçağlardan bu yana insanlar, gerek vahşi hayvanlardan, gerek olumsuz hava ve iklim koşullarından korunmak için başlarını sokabilecekleri bir barınak bulma ihtiyacı hissetmişlerdir. Başlangıçta bu ihtiyacı, tabiatın onlara sunmuş olduğu doğal unsurlardan faydalanarak karşılamışlardır. Zamanla insanlar ilerleyip bir şeyler icat etmeye başlamış, bir arada yaşamayı öğrenerek toplumu oluşturmuşlardır.

İnsanlık tarihi boyunca, farklı coğrafik özellikler, farklı medeniyetlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu medeniyetleri oluşturan toplumların her biri, bulundukları coğrafyanın da etkisiyle farklı yaşam biçimlerine yönelmişlerdir. Uygulanan bu yaşam biçimleri milletlerin kültürlerini oluşturmasında etkili olmuştur. Mesela Mezopotamya coğrafyasında yaşayan milletler, bulunduğu coğrafyanın özelliklerinden dolayı köylü kültürü olarak da adlandırılan tarım kültürünü, yani yerleşik yaşamı benimserken, Orta Asya’nın engin bozkırlarında yaşayan Eski Türkler, hayvancılığın ön planda olduğu Bozkır Kültürünü, yani konar-göçer yaşamı benimsemişlerdir. Ben, bu blogumda Türklerin benimsemiş olduğu konar-göçer yaşam tarzının, Türk ulusu üzerindeki; ekonomi, mimari, sanat, giyim-kuşam, eğitim, spor, ve hukuk alanlarındaki etkilerine ve konar-göçerliğin Türk kültürüne yapmış olduğu katkılara değineceğim.

A – Orta Asya Coğrafyası

Eski Türklerde konar-göçerlik meselesine girmeden önce, onların bu yaşam biçimini tercih etmelerinde etkili olan coğrafyanın özelliklerinden bahsetmek yerinde olacaktır. Bilindiği üzere konar-göçer Türklerin yaşamış olduğu coğrafya, pek çok iklim tipine sahiptir. Orta Asya olarak adlandırabileceğimiz bu coğrafya, geniş bir alanı bünyesinde bulundurmaktadır. Bu geniş alanda tundra, tayga, bozkır, çöl ve vaha alanları mevcuttur. Taklamakan ve Gobi çöllerine ev sahipliği yapan Orta Asya’da, Altay ve Tanrı dağları gibi dağ silsileleri de bulunmaktadır. Tanrı dağlarından akmakta olan ırmaklar neticesinde, Tanrı dağlarının eteklerinde yeşil vahalar oluşmuştur. Kuzeyde bulunan tayga ormanları, bölgenin odun ihtiyacını karşılamaktadır. Ayrıca avcılık için de oldukça elverişli bir bölgedir. Diğer alanlara nazaran insanların yoğun bir şekilde yaşadığı bölge ise bozkır bölgesidir.

Kamus-ı Türki’ye göre “boz” (بوز) kelimesi, “toprak” anlamına geldiği gibi “deve tüyü rengi” manasına da gelmektedir. “Kır” (قير) sözcüğü ise “gayrimeskûn yer” olarak geçmektedir. Türk Dil Kurumuna göre “bozkır” sözcüğünün güncel anlamı, “Kurakçıl otsu bitkilerden oluşan, sıcak ve ılıman iklimlerdeki ağaçsız doğal alan, step” şeklinde geçmektedir. Türk Dil Kurumu Yayınlarının hazırlamış olduğu başka bir sözlükte ise “bozkır” kelimesi “Ağaçsız ve susuz ova” şeklinde geçmektedir. Bu son tanıma rağmen belirtmek gerekir ki, bozkırlar çöl değildir. Yılda almış olduğu yağış miktarı ortalama 550 milimetrenin altına düşmeyen ve 500 metreden yüksek rakımlı olan yaylalardır.

Orta Asya, insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için zor bir coğrafyadır. Coğrafyanın bu zorluğu, bölge insanlarının mücadeleci bir yapı kazanmasında etkili olmuştur. Sert bir kara iklimine sahip olan Orta Asya, yıl içerisinde yüksek sıcaklık farklılıklarına ev sahipliği yapmaktadır. Yazlar çok sıcak, kışlar ise çok soğuktur. Bu durum konar-göçer Türklerin yazın yaylaklara, kışın ise kışlaklara göç etmesinde etkili olmaktadır. Orta Asya’nın dağlarla çevrili olması ve okyanuslardan bil hayli uzak olması neticesinde, okyanuslardan gelen sıcak ve yağışlı hava, bölgeye ulaşamamaktadır.

B – Türklerde Konar-Göçerlik

Yerleşik yaşam biçimini tercih etmemiş olan Türklerin hayat tarzlarını tanımlarken pek çok farklı görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan en fazla öne çıkanı Eski Türklerin göçebe mi yoksa konar-göçer mi olduğu konusundadır. Eski Türklerin yaşam tarzını nasıl tanımlamamız gerektiği konusuna değinmeden önce göç, göçebe, konar-göçer gibi kelimelere göz atmamız yerinde olacaktır. İlk olarak en temelden başlayalım ve “göç nedir?” sorusunun cevabını arayalım. Kamus-ı Türki’ye göre “göç” (کوچ)  kelimesi, “rahlet, intikal, hicret” anlamlarına gelmektedir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ise “göç” kavramı “Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret” şeklinde tanımlanmaktadır.

Anıl Yılmaz’ın tespitine göre, son yıllarda arkeoloji, sanat tarihi, coğrafya ve tarih alanında ortaya konulan çalışmaların önemli bir kısmında Türk hayatı göçebe kavramı ile vasıflandırılmaya çalışılmaktadır. Peki, Eski Türklerin yaşayış biçimi olarak göçebe kavramını kullanmak ne kadar doğru olur? Bu sorunun cevabını verebilmek için ilk olarak göçebe kelimesinin anlamını bilmemiz gerekmektedir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakacak olursak “göçebe” sözcüğü “Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer, göçkün” şeklinde açıklanmıştır. Kamus-ı Türki’ye göre “göçebe” (کوچبه)  kavramının manası “Bir yerde sakin olmayıp, çadırla konar-göçer olan kavim ve adam, bedevi.” şeklindedir. Kamus-ı Türki’de bulunan tanımı göz önüne alırsak, “çadırla konar-göçer olan kavim” ifadesi dikkat çekmektedir. Bu ibare bize kavmin konar-göçer olduğunu, yani konar-göçer hayatı benimsemiş olduğunu ispatlar niteliktedir.

Konar-göçerlik, beslenme ihtiyacını karşılamak amacıyla büyük hayvan sürülerini takip eden göçebelerden (avcılar) farklı olarak, belli bir bölgede yerleşik hayatın bütünleyicisi durumunda hayvancılık yapan ve ürünlerini daha çok yerleşik toplumlara pazarlayan iktisadi faaliyet biçimi ve hayat tarzıdır. Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi göçebelik daha çok toplayıcı ve avcı toplumlara ithafen kullanılmaktadır. Eski Türkler de avcılık yapmaktadır, ancak avlanma etkinliğini, iktisadi amaçlardan ziyade eğlence, savaş talimi ve spor amaçlı yaptıkları şeklinde düşünmek daha doğru olacaktır. Zira Eski Türklerin gözünde savaş ile av hemen hemen eş anlamlıdır. Aynı zamanda Eski Türkler, koyun ve at sürüleri de beslemektedirler. Bu durum onları toplayıcı-avcı topluluklardan ayırmaktadır.

  1. yüzyılda dönemin Abbasi Halifesi Muktedir tarafından, İtil Bulgarlarına gönderilmiş bir elçilik heyetinde bulunan İbn Fadlan, yolculuk sırasında yaşadığı hatıralarını Seyahatnamesi’nde anlatmaktadır. İbn Fadlan, bu Seyahatnamesi’nde Oğuz kabilesinden bahsederken, “Kıl çadırlarda konup göçüyorlardı. Göçebelerde olduğu gibi yer yer grup halinde çadırları vardı.” şeklinde söz etmektedir. Buradaki konup göçüyorlardı ifadesi, Oğuz Türklerinin konar-göçer bir topluluk olduğunun kanıtıdır. “Göçebelerde olduğu gibi” sözü ise Oğuz Türklerini göçebelerden farklı bir kategoriye koyduğu anlamını taşımaktadır.

Bütün bu durumlar göz önüne alındığında Eski Türklerin göçebe değil, konar-göçer bir topluluk olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz.


KAYNAKÇA

http://www.rusen.org/konargocer-turkler-kim/


Yorumlar